Çocuklar Neden Şımarır?

Nebevi Aile – Halime Yılmaz / 2020 Nisan / 89. Sayı 

“Çocuklarımızı sevelim, onlarla vakit geçirelim, onlara anlayış gösterelim, empatik yaklaşalım” derken biz meseleyi çok yanlış algıladık.

Aşağılanarak, dövülerek, itilip kakılarak ve sevgi görmeden büyüyen neslin çocukları, göklere çıkarılarak ve hayatın merkezine konularak yetiştirilir oldu. Artık eve misafir çocukların düzenine göre çağrılıyor, anne babalar sadece çocukları için yaşıyor, çocuklarını mutlu etme çılgınlığı ile hangi özel günü çocuğunu daha çok şımartarak geçireceğini şaşırıyor. Anne babaların yaşama amaçlarını, çocukların heva ve hevesleri belirliyor.

Ebeveynler çocuklarının gözüne girmek için adeta kasım kasım kasılıyorlar. Hiçbir şey doğal akışına bırakılmadığı için çocuklar da gerim gerim geriliyorlar. Anne babalarının hayatının anlamı olduklarını gayet iyi anlayan çocuklar, onları parmaklarında oynatıyorlar. Kendilerine prens ve veliaht muamelesi yapılan çocuklar, doymak bilmiyorlar. Prens ve veliaht olmak onlara yetmiyor. Evin hâkimi ve kralı olmaya soyunuyorlar.

Çocuklar sevgiyle büyür. Onlar, sevildiklerini hissetmezlerse gerilir, huzursuzlaşır ve özgüven kazanamazlar. Sevgi görmeyen çocuklar, büyüdüklerinde kendi çocuklarına ve küçüklere sevgi gösteremezler. Zira sevgi, sevilerek öğrenilen bir duygudur. Ama sevgide aşırıya kaçmak doğru değildir. Çocuğa verilen aşırı sevgi neticesinde, sevgiden mahrum büyütülen çocuklarda görülen durumlardan daha vahim sonuçlar ortaya çıkar. Aşırı sevgi gören, her dediği yapılan, gözünün içine bakılan, ağzından çıkan her söz emir telakki edilen çocuklar, büyüdüklerinde dünyanın gerçekleriyle yüzleşmek istemezler. Bir gün dünyanın, kendileri etrafında dönmediğini anladıklarında kendilerini yapayalnız ve çaresiz hissedeceklerdir. Zira anne babası onu, dünyanın onun etrafında döndüğü algısıyla büyütmüştür. Bu ütopik fanus içinde büyüyen çocuk, büyüdüğünde bunun gerçek olmadığını anlayacak ve büyük bir boşlukta kendisini kaybedecektir. Bunu hiçbir anne babanın çocuğuna yaşatmaya hakkı yoktur. Çünkü bu durumu çocuğumuza yaşatan biziz. 

Böyle yetiştirilen çocuklar, küçüklüklerinden itibaren sürekli pohpohlanmaya ve övülmeye alıştıkları için kendilerine yönelik yapılan olumlu eleştirileri bile kaldıramaz, sosyal çevreye ayak uyduramazlar. En kötüsü de kendileri için hayatından bile vazgeçen, çocuklarını hayatının merkezine koyan anne babalarına büyüdüklerinde ilk darbeyi vuracak olanlar bu çocuklar olacaklardır.

Bu çocuklar, kendilerinden başka hiçbir kimsenin ve hiçbir şeyin önemli olmadığını düşündükleri için zamanla etrafında kendilerini seven kimse bırakmayan bireylere dönerler. Giderek narsistleşen karakterleri sebebiyle kendilerinden başka kimseyi düşünemez hale geliverirler. 

Çocukların, çocukluklarından kaynaklanan hatalarını görmezden gelmemizi tavsiye eden Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bununla, çocukların deneyimsiz dünyalarında hoşgörü ve sükûnetin yerini ve önemini vurgulamaktadır. Küçücük bir hatadan dolayı sürekli kınanan, kendisine doğru olan öğretilmediği halde yanlış yaptığı zaman aşağılanan, basit yanlışlarında bile sürekli örselenen ve sürekli dövülen çocuklar, büyüdüklerinde pısırık, kendine güvensiz, hayata ve insanlara küskün belki de saldırgan bireylerden biri olacaktır.

Zina etmemenin nedenini tam olarak kavrayamamış olsa gerek Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den zina etmek için izin isteyen genci hatırlayalım. Bu hadisede Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in vakarlı ve müsamahalı tavrı oldukça dikkat çekmektedir. Gence, zina etmenin zararlarından bahsedip onu ikna etmiş, o da bu kötü amelden ömrünün sonuna kadar vazgeçmiştir. Yani demem o ki çocuğumuzda, doğruyu bilmediğinden kaynaklanan hatalardan dolayı onu hemen cezalandırmak yerine ona doğruyu öğretmek, bu istikamette ilerlerken sabırlı ve müsamahakâr olmak önceliğimiz olmalıdır. Çünkü çocuk hatayı, o işin yanlış olduğunu bilmeden yapmıştır.

Bu noktada çocukta bilinçsizlikten kaynaklanan hatalarla bile bile yapılan hatalar birbirinden ayrılmalıdır. Bu gencin olayında tam oturmamış bir bilinç söz konusu olduğundan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem müsamaha ile yaklaşarak durumu düzeltiyor. Ama bir de bile bile yapılan yanlışlar var. Böyle bir durumda Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’ in tavrı nasıldı peki?

Ebu Müslüm (veya Ebu İlyas) Seleme İbni Amr İbn Ekva radıyallahu anhdan rivayete göre bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında sol elle yemek yedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem adama:

“Sağ elinle ye” buyurdu. Adam:

“Bir türlü yapamıyorum” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

“Yapamaz ol!” diye beddua etti.

Çünkü adamın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ i dinlememesi, kibrinden dolayı idi. Bu beddua üzerine adam, elini ağzına götüremez oldu.[1]

Hoşgörünün lideri Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, kibrinden ve şımarıklığından dolayı bu adama beddua ediyordu. Peygamber ki çoğu zaman af yolunu tutan, açık bir kapı varsa o kapıyı kullanarak kişileri ikna etmenin her yolunu deneyen bir insandı. Ama burada açık bir kapı yoktu. Kendini bir şey sanan, kibirli ve şımarık bir adam, kendisi ve düşüncelerinden başkasını önemsemez ve etrafına zarar verirdi. Adam kendisine hoşgörü gösterilecek bir kapı bırakmadığı için Peygamber bedduası almış ve aldığı beddua sebebiyle yiyemez olmuştu. Ne acı değil mi?

İbretlerle dolu geçmiş milletlerin örneklerine bir göz attığımızda kibrin ve şımarıklığın kişileri küfre sürüklediğini ve şeytani bir özellik olduğunu görüyoruz. Firavun, halkı tarafından sürekli övülen, kendisine hak hiçbir zaman hatırlatılmayan, insanların kendisini hayatın merkezine koymasından dolayı şımararak âlemlerin Rabbine başkaldıran bir diktatördü. Bakın, onu buna sürükleyen sebeplerden biri de hep “pohpohlanması” ve “şımartılmasıydı”. 

Kendisine sınırlar konulmayan, her dediği yapılan, sürekli her yanında koruması varmış gibi her ortamda avukatlığı yapılan çocuklar ve gençler, şımarık bireyler olmaya adaydırlar. 

Halbuki çürük ve kurtlu bir bedeni andıran ümmetin, şımarık ve kibirli azalara değil; güçlü, iradeli, mütevazi, haddini ve dinini bilen, durması gereken yerde duran yiğitlere ihtiyacı vardır. Zira çökmüş, yaşlı ve her taraftan kendilerini yiyen kurtçuklarla sarmalanmış bir bedende kibir ve şımarıklık sırıtacağı gibi bu cesedi daha da çökertip işlevsiz hale getirecektir. 

Şımarık çocuklar, ümmetin başına bela çocuklardır. Heva ve hevesine tapan ve onları ilahlaştıran insanlar, genellikle şımartılarak büyütülen çocuklardır.

Çocuklar, nefisleri azgınlaştırılarak büyütülmemelidir. Nefisleriyle mücadele etmeleri sağlanarak büyütülmelidirler. Yeri geldiğinde canlarının her çektiği verilmemeli, kısmen de olsa yoksunluk duygusu tattırılmalıdır. Zorluklara alıştırılmalı, bir mücahit bir yiğit gibi yetiştirilmelidir.

Günümüzün kitap kurdu ve heyecanlı anneleri, çocuklarını yetiştirirken çok dikkatli olmalıdırlar. Farkına varmadan çocuklarının, kendilerini ve ümmeti kemiren bir kurda dönüşmemesi için dengeli olmalıdırlar. Padişah muamelesi gören ve anne babasına saygıyı öğrenemeyen çocuk profili, kıyamet alametlerinden birini hatırlatıyor bize. 

Ömer bin Hattab radıyallahu anh şöyle dedi:

Cebrail aleyhisselam Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e kıyametin ne zaman kopacağını sorduğunda Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle cevap vermişti:

– Bu konuda sorulan, sofndan daha bilgili değildir.

Cebrail aleyhisselam:

– Bana kıyametin alametlerini söyle. 

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 Cariyenin efendisini doğurması, çıplak, fakir koyun çobanlarının yüksek bina yapmada birbirleriyle yarıştıklarını görmendir.”[2]

Alimler bu hadis hakkında farklı yorumlar yapmışlardır. Ama o görüşlerden günümüze en uygun olanı şudur (allahu ‘alem): Çocukların anne babasına asi olup kötü davranmalarının çoğalmasıdır. Yani çocuk annesine, efendisinin kölesine davrandığı gibi muamele eder. Hakir görme, kızma, dövme ve kendisine hizmet ettirme gibi. Bu olaya mecazen cariyenin efendisini doğurması denilmiştir.

İbn Hacer şöyle demiştir:

“Bana göre kapsamlı oluşundan dolayı bu görüş diğerlerinden daha isabetlidir. Bu olay, kıyametin yakında kopacağına işaret eder. Sonra işlerin tam tersine döneceğine, terbiye edenlerin terbiye edilen durumuna, alçakların yüksek durumuna geleceğine işarettir. Bu görüş, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in diğer alametteki koyun çobanlarının yüksek bina sahibi olmaları alametine uygundur.”

Şımarık çocukla yaramaz çocuk arasında fark vardır. Şımarıklık bir kişilik sorunu ve yetiştiricilerin tutumlarıyla artış gösterebilen bir tutumdur.

Çocukların şımarıklığının bazı nedenleri:

– Bazı ebeveynler çocuklarına gerekenden fazla hak tanır ve sınırlarını aşan yetkiler verirler. Bu yaklaşım çocukta şımarıklığa sebep olabilir.

– Çocuğu her başarısında aşırı ödüllendirmek şımarıklığı besler. Kutsanmış başarı, çocuğun kişilik kontrolünü yitirmesine sebep olabilir.

-Dengeli bir otoritenin kurulmadığı evde büyüyen çocuk şımarır. Çocuğun her hatası gözde büyütülmemeli elbette. Ama tekrarlayan hataların karşılıksız bırakılması, çocukta şımarıklığı pekiştirip hatayı normalleştirir. 

– Arkadaşlarıyla ilişkilerinde abartılı bir şekilde “sana yapılanın fazlasını yap, hakkını savun, istediğini al” gibi sözlerle korunmaya çalışılması da şımarıklığı doğurabilir. Çocuğa kendisini savunması telkin edilmelidir. Ama abartmak, çocuğun şımarmasına sebep olabilir.

Şımarık çocuklar büyüyünce sosyal ve ailevi ilişkilerinde büyük sorunlar yaşarlar. 

Peki şımarık çocuğa nasıl davranılmalı? Çocukların şımarmaması için neler yapılmalıdır?

– Erken yaşlardan itibaren doğru yaklaşımlarla bunun önüne geçilmelidir.

– Çocuğun bazı istekleri yerine getirilmemelidir. 

– Arkadaşlarıyla sorun yaşadığında kendisinin çözmesi için destek verilmeli, müdahale edilmemelidir.

– Çocuğa, yetişkin otoritesi hissettirilmelidir. 

– Çocuklara hayatın merkezine alındığı hissettirilmemelidir.

– Büyükler hedeflerini erteleyerek hayatının tamamını çocuklarından ibaret saymamalı, kendine bir hedef belirlemeli ve çocuklarıyla birlikte o hedefe doğru ilerlemeye çalışmalıdır.

– Evde mutlaka kurallar konulmalı ve tutarlı bir şekilde bu kurallar uygulanmalıdır. 

– Çocuklara evde söz hakkı verilmeli ama her şeye onlar karar vermemelidirler.

– Çocuğa yeri geldiğinde “Hayır” diyebilmek gerekir.

– Çocuklara hayatta kalabilmeleri için gerekenler öğretilmelidir. Yemek yapmak, alışveriş yapmak gibi.

– Başarısızlıklarında tekrar başarılı olabileceklerinin ümidini verdiğimiz gibi bunun başarısızlık olduğunu net bir şekilde söylemek gerekir. 

– Onları dünyaya hazırlamak gerekir, dünyayı onlara değil. 

– Her zaman en büyük olanın Allah azze ve celle olduğunu hatırlatmak gerekir. Onun önünde secde etmeyi öğretmek lazımdır. O’nun büyüklüğünü bilen ve öğrenen çocuk, kibir ve şımarıklıktan haya edecektir inşallah.


[1]Müslüm, Eşribe, 107; Buhari, Et’ime 2; Ebu Davud, Et’ime, 19; Tirmizi, Et’ime, 47; İbn Mace, Et’ime,8

[2]Müslim,8