Cemiyette İtaatin Önemi

Kapak Dosya – Halime Yılmaz / 2024 Temmuz / 140. Sayı

Hamd gökleri, yeri ve her ikisi arasındakileri bir düzen ve hiyerarşi ile yaratan Allah’a mahsustur. Salat ve selam, bu hiyerarşik düzenin kılavuzu kılınmış olan Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’ e, ailesine ve ashabına olsun. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi ve inayeti, Allah’a ve O’nun itaat edilmesini emrettiklerine itaat edenlerin üzerine olsun.

Cemaat, rahmettir. Cemaat, kimsenin tek başına başaramayacağı işleri hep birlikte yüklenmektir. Cemaat, aynı hedef uğruna bir araya gelmiş olan bir topluluğun, şahsi bir menfaat gütmeden sadece Allah rızası için yaptıkları fedakarlıklar ve amellerin toplanarak Müslüman ümmete fayda sağlanmaya çalışıldığı bir havuzdur. Bu havuzdan hem cemaat fertleri faydalanır hem de ümmet faydalanır. Tek kişinin yapamayacağı büyük işler, ancak cemaatle yapılabilir. Cemaat, aynı inanç etrafında bir araya gelen bilinçli bir İslami harekettir. Kuran ve sünnet bizleri, sağlam akidede birleşen ve aralara çatlakların girmesine izin verilmeyen sağlam bir cemaat olmaya teşvik etmektedir. Ta ki nihai hedef olan Allah’ın dini yeryüzüne hâkim olsun.

Birbirine kenetlenmiş ve aynı naraları atarken sırt sırta vermiş bir cemaate çağıran Rabbimizdir:

“Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak mücadele edenleri sever.” (Saff, 4)

Gördüğünüz gibi aralarına çatlakların sızmadığı, iman ve kardeşlik bağı ve birliğiyle birbirine sıkı sıkıya tutunmuş, harcı sağlam, temeli güçlü tevhid inancıyla sağlamlaştırılmış, arada küçücük bir boşluğa bile fırsat verilmeyen bir binaya benzetilen İslam cemaati, Allah’ı hoşnut etmektedir. Biz biliyoruz ki Allah’ı hoşnut eden işler, O’nun rahmetini ve yardımını celbetmektedir. Müslüman cemaatler, bu ayette tarif edilen özelliklere haiz oldukları kadar Allah’ın rızasına ve yardımına nail olacaklardır inşallah.

“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten meneden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Âl-i İmran, 104)

Bu ayette de toplumun tamamını kapsamasa da en azından bir kısmının hayra çağırıp şerden meneden bir cemaat olmalarının zorunluluğu ve gerekliliğinin üzerinde durmaktadır. Böyle bir cemaat, her toplum içinde mecburidir. Ki toplum bozulduğunda onları düzelten ve kendilerine yol gösteren az sayıda da olsa bir güruh olsun. Aksi halde insanoğlunun hepsi topluca sapar. İnsan psikolojisi, şerri yapan çoğunluktaysa doğruluğuna bakmaksızın hemen ona meyletmeye hazırdır. Ama hayır öyle değildir. Hayra sevk eden, ona çağıran ve hak için ömrünü feda eden rehber niteliğinde birileri olmadan insanın o hayra yönelmesi pek mümkün değildir. Ayrıca insan, tek başına bir davaya çağırandan çok cemaat halinde davet edenlere daha meyyaldir. O yüzden hayır üzere yaşayan ve bu konuda sebatkar olan bir cemaat her Müslüman toplum için şarttır.

“Topluca, hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılmayın.” (Âl-i İmran, 103)

Bazen İbrahim aleyhi’s-selam gibi tek başına bir ümmet olman gerekebilir. Ama bu, istisnadır. Onun dışındaki durumlarda Rabbimiz tek bir vücut gibi olan, direkleri Allah’ın ipi olan ve bu ipe parmağının ucuyla değil de tüm gücüyle tutunarak ondan asla kopmayan ve kopmayı da tasarlamayan bir cemaatin üyesi olmamızı istiyor. Bir gün böyle bir cemaat kalmazsa o zaman tek başına mücadele verirsin. Ama bu cemaat varken tek başına Allah’ın ipine sarılamazsın; sarılsan da çabuk düşersin.

Huzeyfe radıyallahu anh’ dan peygamberimizin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“(Ahir zamanda) cehennem kapılarına davet eden davetçiler olacak, kim onlara icabet ederse onu cehenneme atarlar.” Dedim ki: “Ya Rasûlallah! Onları bize tavsif et.”

Buyurdular ki “Onlar öyle kimselerdir ki (ciltleri) bizim cildimizdendir ve bizim dilimizle konuşurlar.” Ben “Ya Rasûlallah! Ben buna erişirsem bana (o zamanda) ne yapmamı emredersin.” dedim.  O da “Müslümanların imamına ve cemaatine yapış.  Eğer Müslümanların bir cemaati ve imamı yoksa bütün fırkalardan uzaklaş, (açlıktan) bir ağacın kökünü ısırma derecesine gelsen bile (onların içine girme.) ölüm gelinceye kadar böyle devam et.”[1]

Müslüman cemaat varken tek başına direnmeye çalışan nice insanlar küfrün, şirkin, bidatin, fitne fesadın karanlığında dağılıp gitmişlerdir. (Allah’ın korudukları müstesna)

“Allah’a itaat edin ve Rasûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 46)

İslam düşmanlarına karşı Müslümanlar tek bir ümmettir. Onlara karşı imanlı, güçlü, hazırlıklı, sağlam olmak zorundadırlar. Ama bugün bizim gücümüzü dağıtan bir şeyler var ki bunlar bizi mağlup edip yenik hale getirmektedir. Sebep; Allah ve Rasûlünün zafer ve galibiyet için emrettiği sebeplere sarılmamak, Allah ve Rasûlünü hayatın gerisinde tutmak, Müslüman cemaat arasında ayrılık çıkarmak, İslam cemaatinin meşru ve naslara ters düşmeyen isteklerine itaatsizlik etmek, bu da yetmezmiş gibi çileli dava yolunda ayağa batan diken sebebiyle bile söylenmek ve sabredemeden bu davadan el etek çekmektir. Bunlar bizi zayıf düşürmüş sebeplerden bazılarıdır. Rabbimizin açıkça bunların sebeplerini zikretmesine ve bizleri uyarmasına rağmen bazen gittiğimiz yanlış yolda ısrar etmekte ve garip bir şekilde bu halimizle zafer beklemekteyiz. Allah’a, Rasûlüne, İslam cemaatinin meşru isteklerine itaat etmedikçe, İslam cemaati içinde birbirimizle çekişmeden, sabrederek bu yolu yürümedikçe zafer gelmeyecek. Bunu aklımızın bir köşesine kazıyalım.

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, sizden olan ulu’l-emr’ e de. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu, Allah’a ve peygambere götürün. Bu, elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzelidir.” (Nisa, 59)

Allah ve Rasûlüne itaatten sonra emire itaat gelir. Emir yoksa cemaate itaat gerekir. Bu olmazsa İslam ümmetinde düzen olmaz. Müslümanlar dağılıp giderler. İslam cemaati ve ona itaat, itibarsızlaştırıldı. Öyle ki cemaat denilince akla sadece arkasında namaz kılınan imam ve tebaası gelmektedir. Bu cemaat, beş vakit namazını kılar, haftada bir cuma günleri hutbeyi dinler ve işine döner dönmez eski cahiliyesine devam eder. Cemaat anlayışının içi anca bu kadar boşaltılabilirdi. Bu cemaatte ne günlük hayata ne ticarette harama helale ne aile yaşantısında dikkat edilmesi gereken nebevi menhece ne de Müslüman ümmetin içler acısı haline dikkat edilmez. En fazla hutbelerde eser miktarda söz edilir. Herkes ümmetin acı haline ah-vah eder. Biraz gözyaşı dökerek vicdan rahatlatır. Evine dönen cemaat, eski yaşantısına olduğu gibi devam eder. Hani icraat nerde? Hani gerçek cemaat nerde? Gerçek cemaatte hareket vardır. Topluca alınan kararlar ve o kararlara itaat vardır. Yanlış yapılan yerlerde nasihat ve bu nasihate itibar vardır. İslam cemaati halkın ve hayatın ta göbeğinde ve içindedir. Öyle olacak ki topluma faydalı olabilsin. Ama bu cemaatte bulunmanın bir bedeli vardır. O da meşru konularda nefse ağır gelse de cemaatin aldığı kararlara itaat etmektir. Günümüz insanı için en zor konulardan biri de itaat olduğundan dolayı cemaat bağı gereksiz gelmeye başladı. Ve onlar, eften püften şeyleri sebep göstererek cemaatlerden kopmakta veya itaatsizlikle Müslümanların işlerine çomak sokmaktadırlar. Cemaate itaat gereken yerde isyan eden bir Müslüman, sebep olduğu fitne-fesadı bilseydi asla böyle bir yanlışa düşmezdi. Müslümanların işlerini zorlaştıran değil, kolaylaştıran olmak zorundayız. Hele ki İslam’ın kalelerinin teker teker terk edilip dünya zindanında yok olmaya doğru yelkenlerini gönül rızasıyla açmış Müslümanların sayısı bu kadar çoğalmışken. İslam cemaatinin naslara ters düşmeyen ve yapılabilir isteklerine itaatsizlik, Müslümanların işini zorlaştırmaktır. Bunca engel ve zorlukların üstüne Müslümanların yüküne yük eklemektir. Yük alan, kimse takdir etmese de Allah için iş yüklenen, görünmese de Müslümanların faydasına olacak küçük bir ameli bile küçük görmeden yapan fedakâr ve akıllı Müslüman fertlere en çok ihtiyacımız olan dönemlerden geçiyoruz. İslam cemaatinin hiçbirinin “Ben bu işi beğenmedim, yapamam” deme lüksünün olmadığı bir dönem yaşıyoruz. İslam’ın nurunun doğduğu günler yakındır. Bugünlerde yaptığınız küçük bir iş, yarın Müslümanların yapacağı büyük işlerin temelini oluşturacaktır. O yüzden yaptığın iş küçük görünse de çok büyüktür. Hoşuna gitmese de ettiğin itaatler sebebiyle engellenen bir fitne sebebiyle belki de sonunda yükseltilecek olan İslam sancağının son halkasını sen kurmuş olacaksın. İslam sancağına vesile olan her bir halka, üzerine bina edilen her hayırdan ecrini alırken “İşte buna gerçekten değdi” diyeceksin. Ama eğer bugün vazgeçer ve meşru konularda itaat etmezsen o gün geldiğinde ektiği tohumlara sevinenlerden olamayabilirsin.

İslam cemaatine itaatsizliğin cemaate verdiği bazı zararlara değinelim:

1- İslam cemaati, hiyerarşik bir düzende ilerler. En ufak bir çatlak bütün düzeni alt üst edebilir.

2- İtaatsizlik eden kişi sebebiyle, kendisine itaat edilen kişinin otoritesi sarsılır, sözü dinlenmez olmaya başlar. Bu da diğer cemaat mensupları arasında yayılmaya ve cemaatin birliğinin bozulmasına sebebiyet verir.

3- Ümmetin yararına yapılacak bir faaliyette mensuplardan sadece birinin bile itaatsizliği, faaliyetin tamamının aksamasına, morallerin bozulmasına, şevklerin kırılmasına ve dışarıya dağınık ve başına buyruk bir manzara aksetmesine sebep olacaktır.

4- Cemaat olmanın sebeplerinden biri de birliktir. Bu birliği kurmak zor, dağılması küçük bir kıvılcıma bakar. İtaatsizlik eden kişi, bu kıvılcım olabilir. Müslümanların birliğini bozan mı yoksa onları birleştiren taraf mı olmak iyidir?

5- Bazen Müslüman ferdin tek başına göremediğini İslam cemaati görebilir. Ama o an anlatacak yeri değildir. Ya da zamanı değildir. Fert anlamasa da itaat ederse ileride pişman olmayacak ve sabrettiği için kendisinden memnuniyet duyacaktır.

6- Bazı hataların telafisi yoktur. İslam cemaatinin yapılmasını istemediği şeyleri, nefse hoş gelmese de yapmamak gerekir. Çünkü o hatalar cemaate öyle bir zarar verir ki telafi edilemez, geriye dönülemez ve izah edilemezdir. Bunları yaşamamak için itaat şarttır.

7- Bazı hatalar ferdin kendisine ya da cemaate değil de cemaatin diğer üyelerine zarar verebilir. O gün vermese bile ileride zarar verecektir. Müslüman, ileri görüşlü olmalı ve küçük bir ihtimal bile olsa verebileceği zararları düşünüp ihtiyatlı hareket etmelidir.

8- Yola fert olarak giren hızlı gider, kimseye sormasına, itaat etmesine gerek yoktur. Tek başına ve korunaksızdır. Ama cemaatle giden oldukça yavaş ilerler. Bilse de tecrübeli olsa da sorması, izin alması, itaat etmesi gerekir. Bu da onu oldukça yavaşlatır. Bu durum bazısının; özellikle sabırsız kişilerin canını sıkar ve aceleci davranabilirler. Ama cemaat, korunaklı, temkinli, çoklu akılla hareket etmektir. Ağır adımlar atarsın ama geriye dönüp bakman gerekmez. Gittiğin yerde bir ağırlık verir cemaat mensubiyeti. Bu da daveti kolaylaştırır.

9- İtaatsizlik, bereketsizlik ve doyumsuzluğu beraberinde getirir. Çünkü cemaat rahmettir. O rahmetten mahrum kalmış olursun. Yapılan iyi iş bile olsa tek başına olan kişi kimsenin onayını almadan ilerler. Bu, sosyalliğe muhtaç olan insanı yorar. Daldan dala konmasına ve tam doyuma ulaşamamasına sebep olur. Halbuki cemaatin onayını almış bir mensup, emin adımlarla, onaylanmanın verdiği doyumla yolunda dolu dizgin koşar ve Allah’ın izniyle önünde hiçbir düşman duramaz.

10- Tek başına olan, İslam düşmanının gözünü korkutamaz. Ama cemaati olan ve o cemaate bağlı olup itaatsizlik etmeden o cemaate faydalı olan bir Müslüman, düşmanın karşısında saf saf duran İslam cemaatinin bir halkası olmanın onuruyla yaşar. O, durduğu yerde sadece dursa da Müslümanların ecirlerine ortak olur. Yeter ki itaatsizlik ve hainlik yapmasın.

Bazen cemaat içinde önde koşmak gerekir. İslam ümmetinin öne aldığı ve buna ihtiyaç hissettiği yerde geride durmak ardır.

Bazen arka safta durmak gerekir. Cemaatin, geride kalmasını istediği kişinin öne çıkmaya çalışması fitnedir. Cemaate zarardır. Onun geride Müslümanlara faydalı olması gerekir. Cemaat istemediği halde öne geçmeye çalışanda da onun yaptığı işte de hayır yoktur.

Bazen sadece cemaat içinde durmak, seyretmek, beklemek, koşturan Müslümanlara dua etmek ve asla haset etmemek gerekir. Bazı Müslümanların cemaat içindeki görevi dua etmek ve böylece onlara faydalı olmak olabilir. Ama bunu, onlardan kopmadan, içlerine giremediği için zanlar beslemeden yapacaktır. Bu duruş bile, kafire korku salacaktır.

Cemaat senden önde durmanı istiyorsa önde dur, böbürlenmeden itaat et. Arka safa geçmeni istiyorsa arkaya geç ve nefis yapmadan itaat et. Dua etmeni, yanlarında durmanı, yüzlerine gülümseyip sırtlarını sıvazlamanı istiyorsa denileni yap, nefis yapma, itaat et. Bütün ecri önde durarak götüreceğini sanıyorsan yanılıyorsun. Ecri önde duran değil, ihlasla amel eden götürür.

Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’ a mahsustur.


[1]. İbn Mâce