Bir Modern Dönem Çıkmazı: Birey Mi Cemaat Mi?

Kapak Dosya – Ahmet İnal / 2022 Ekim / 119. Sayı

Müslümanların başsız kaldığı, değerlerin alt üst olduğu ve imani hususların bile sorgulanır hale geldiği bir süreç olarak karşımıza çıkan modern dönem İslam tarihinin en hazin dönemi kabul edilebilir. İslam cemaatinin bel kemiği olan hilafeti ilga etmek ile başlayan süreç, nihayetinde ümmet olma hissiyatını kaybetmiş, her dönemeçte hayati ikilemler içinde kalmış, kalbi ve zihni bulanık Müslüman fertler üretmiştir. Bu zorlu döneme tanıklık etmiş ve halen de etmekte olan Müslüman ferdi niteleyebilecek olan en etkili ifadeler “karmaşa” ve “ikilem” olsa yeridir.

İslam’ın inşa etmediği bir hayatın gerçekleri ile imanın yer ettiği bir zihnin ideallerinin çatışması Müslüman fertleri bir hayli yormuş, derin ikilemlerin girdabına düşürmüş ve ciddi bir kargaşanın tam ortasına sokmuştur. Bu nedenle günümüz Müslümanları ya hayatın her karesinde bu ikilemler ile her defasında mücadele edecek ya da daha işin en başında bu bulanıklığı kökünden söküp atacak net kararlara varacak ve bedellerini ödemeyi göze alacaktır. 

Genel hatlarını özetle ifade etmeye çalıştığımız bu ikilem ve karmaşalardan birisi de “cemaat olma” meselesidir. Müslümanların bu hususta taşıdıkları tereddütler konuyu mütemadiyen konuşulup tartışılan bir mesele haline getirmiştir. 

İslam kaynaklarını okuyup mütala eden herkes İslam’ın cemaat olmaya verdiği kıymeti ilk bakışta anlayabilmektedir. Bunu idrak etmek için ciltler dolusu kitaplar okumaya derin araştırmalar yapmaya gerek yoktur. Ayet ve hadisleri dikkatle inceleyen, Efendimizin(sav) ve diğer peygamberlerin hayatlarına genel hatlarıyla vakıf olan bir kişi çok rahat bir şekilde bu sonuca ulaşacaktır. Bu bakımdan meselenin ideal boyutunu teşkil eden kısmı gayet nettir: Her Müslüman ümmet ve cemaat olmak için gayret etmelidir. Meselenin karmaşık hale geldiği yön ise reel hayatta karşılaşılan durumlardır. Bu durumlar zihinlerdeki berraklığı kaybetmekte, cemaat olma yönündeki azimleri de zafiyete uğratmaktadır.

Reel hayatta Müslümanları cemaat olma yolunda gevşekliğe iten amillerin ilki bireyciliğin dayatılmasıdır. Bireycilik bir modern dönem projesidir ve dayatma yoluyla toplumlar üzerinde icra edilmektedir. Bireycilik tamamen bireysel/ ferdi hayata odaklanmış egoist bir ideolojidir. Bu zihniyette önemli olan toplumsal maslahat değil bireysel menfaatlerdir. Bireyin çıkarları, zevkleri her şeyden önce gelir. Anne-baba, akraba, komşu hakları gibi değerlere yer yoktur burada. Bu zihniyetin ifsad ettiği bireyler kendinden başka her şeye karşı duyarsız, soğuk tiplerdir. Bu bakımdan da etraflarında sayılı kişilerden başka bir kitle bulunmamaktadır. Hayatlarındaki bu büyük boşluğu sahiplendikleri hayvanlarla doldurmaya çalışsalar da sevgi fakiri olarak koca bir ömür tüketmeye mahkûm kalacaklardır.

Bireyselliğin afetlerini daha net görmek için Avrupa’ya bakmak yeterli olacaktır. Avrupa birey olmayı dibine kadar yaşamış ve bu sebeple toplumsal yönden kasıp kavrulmuştur. Bu beldelerde insanların birbirlerine karşı bu denli kayıtsız kalmaları gerçekten hayret edilecek bir vaziyettedir. Ünsiyet tabiatıyla yaratılan insan cinsinin böylesi bir hale gelmesi korkutucu bir durumdur. En yakınlarıyla bile bir alaka kurmayan, kimseye sevgi beslemeyen, tek yaşamayı bir hayat felsefesi haline getirmiş bir kişilik sorunlu kişiliktir. Ancak ne yazık ki; son dönemlerde Müslümanlar da bu durumlardan nasibini almış ve Avrupa’nın bu hastalığına yakalanarak benlik kaybına uğramıştır. Özellikle büyük şehirlerde yaşananlar Avrupa’yı aratmayacak seviyeye ulaşmıştır. 

Bireycilik insanları bölmek, yalnızlaştırmak ve tabiatlarından uzaklaştırmak suretiyle üzerlerinde kolay bir şekilde tahakküm kurmak için tesis edilmiş bir ideoloji, hayat felsefesidir. İnsanları her yönden sömürmek ve ilahlık iddialarını gerçekleştirmek isteyen şer güçler hedeflerine ulaşmak için böylesi bir yöntem kullanmış ve birlikte hareket etmenin külfet olduğu zehrini toplumlara aşılamayı büyük oranda başarmışlardır. Bu oyun sadece Müslümanlara oynanmış değildir. Haddini aşmış bu azgın güçlerin hedefinde tüm insanlık vardır. Ancak bu tehlikeden insanlığı kurtaracak olan da yine Müslümanlar olmalıdır. Zira bu ümmet; “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.” (Âl-i İmran, 120) ayetine muhatap olan değerli ve güçlü bir ümmettir.  

Müslümanlar için cemaat olmanın önündeki engellerden bir diğeri de yaşanan kötü tecrübelerdir. “Kötü emsal emsal teşkil etmez” denilse de her başarısız girişim Müslümanların umutlarını biraz daha kırmış, azimlerini daha da gevşetmiştir. Neticede günümüz Müslümanlarının azımsanmayacak bir kısmı dinen gerekli olsa da realitede hakiki anlamda bir cemaat olmayı başaramayacağımızı diğer bir kısmı da cemaatin zaruret anlamında bir gereklilik olmadığını, bu dini yaşamak için bugünkü şekliyle cami cemaati olmanın yeterli olacağını düşünmektedir. Bu nedenle öncelikle bu kanıyı oluşturan sebeplerin teşhisini doğru bir şekilde yapmak akabinde de varlıklarına son vermek gerekmektedir.

Bahsi geçen Müslümanlar geçmişte ve günümüzde oluşturulmuş cemaatsel yapılardaki şu ve benzeri sıkıntılardan dolayı hayırlı bir cemaat olmanın bugünkü şartlarda mümkün olmadığını savunmakta ya da bu olgunun zaruret oluşuna tam anlamıyla kani olmamaktadırlar:

Cemaatlerin yeterince ihlaslı olmaması

Cemaatlerin maddi menfaatler gütmesi

Cemaatlerin davadan daha çok liderin ekseninde dönmesi

Cemaatlerin hakikati kendi bünyelerinde görüp diğerlerine karşı keskin olması

Cemaatlerin kardeşlik hukukunu yeterince icra edememesi

Cemaatlerin hiyerarşik yapısının şahsi hesaplaşmalara dönmesi ve nefsani tavırlar

Cemaatlerin dağılmaya yüz tutma yönündeki güçsüz duruşları

Cemaatlerin din ve dava adına net başarılar elde edememesi

Bu ve benzeri sebepler acı tecrübelerimiz olsalar da bizim için mazeret teşkil etmeye yeterli değillerdir. Cemaat olmak, birlikteliğimizi korumak ve bunu dinimizin hizmeti için bir maslahata dönüştürmek bizim için vazgeçilebilecek şeyler değildir. Müslümana düşen her hatadan ders çıkararak azimle doğruya ulaşmaktır. 

Neden Cemaat Olmalıyız?

Çünkü; “İslam İslam olmaz cemaat olmadıkça, cemaat cemaat olmaz emir olmadıkça, emir emir olmaz ona itaat olmadıkça.”

Hz. Ömer atfedilen bu söz durumun önemini çok güzel ifade etmektedir. Evet! İslam tam anlamıyla bir cemaat dinidir. Bu dinin hayatlarımızda noksansız olarak karşılık bulması ancak cemaat olmakla mümkündür. Cemaat olmayı başaramadığımız her an bizler için vebaldir. Üç kişi de olsak beş kişi de olsak rabbimizi razı edecek bir cemaat niteliğine sahip olmak zorundayız. Çünkü;

Cemaat olmak Allah azze ve celle’nin ve Rasûlü’nün kesin bir emridir. 

“Topluca, hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılmayın.” (Âl-i İmran, 103)

Cemaat olmak Müslüman için bir kalkandır. 

“Şu halde cemaate devam ediniz. Muhakkak ki sürüden ayrılan koyunu kurt yer” 

Cemaat olmak Allah azze ve celle’nin rahmetini celbetmeye bir araçtır. 

“Allah ümmetimi dalalette birleştirmez. Allah’ın eli cemaatin üzerindedir.”

Cemaatten ayrılmak dünya ve ahiret için tam bir felakettir.

“Cemaatten bir karış kadar ayrılan kimse İslam’ın boyunduruğunu boynundan çıkarmış olur.”

“Cemaatten ayrılan ateşe ayrılmış olur.”

Cemaatle birlikte olmak tam bir kurtuluştur. 

Rasûlullahsallallahı aleyhi ve sellem “Ümmetim yetmiş iki fırkaya ayrılır, onlardan sadece biri kurtuluş ehlidir.” dedi. Bunların kimler olduğu sorusuna karşılık ise “Bunlar cemaatte olanlardır” buyurdu.

Cemaatle olmak peygamberler için bile faydalıdır. 

(Hz. Musa:) “Yakınlarımdan birini bana yardımcı ver. Kardeşim Harun’u. Onunla gücümü pekiştir. Onu da görevime ortak et. Ta ki seni bol bol tesbih edelim. Ve seni çok analım. Kuşkusuz sen bizi görmektesin.” (Taha, 29-35)

Kulak Verelim! 

Huzeyfe radıyallahu anh’dan peygamberimizin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“… (Ahir zamanda) cehennem kapılarına davet eden davetçiler olacak, kim onlara icabet ederse onu cehenneme atarlar.” Dedim ki: “Ya Rasûlullah onları bize tavsif et.”

Buyurdular ki; “Onlar öyle kimselerdir ki (ciltleri) bizim cildimizdendir ve bizim dilimizle konuşurlar.” Ben: “Ya Rasûlullah! Ben buna erişirsem bana (o zamanda) ne yapmamı emredersin.” dedim.  O da: “Müslümanların imamına ve cemaatine yapış.  Eğer Müslümanların bir cemaatı ve imamı yoksa bütün fırkalardan uzaklaş, (açlıktan) bir ağacın kökünü ısırma derecesine gelsen bile (onların içine girme). Ölüm gelinceye kadar böyle devam et.” dedi.