Bana Arkadaşını Söyle…

Kapak Dosya – Ahmet İnal / 2023 Nisan / 125. Sayı

Toplumsal bir yapısı olan insan, hayatını diğer fertlerle eğlenerek, gezerek, dolaşarak, yardımlaşarak idame ettirmek ister. Bu arzu insanın doğasında vardır. Bireyler tabiatlarından kaynaklanan bu ihtiyacı gideremedikleri zaman ciddi anlamda sıkıntıya düşerler. Günümüzde yapılan araştırmalarda yalnızlık duygusu içinde olan insanların bir günde yaşadığı stresin yaklaşık olarak 15- 20 adet sigara içmeye tekabül ettiği ve hatta daha ileri boyutlarda intihara sevk ettiği herkesçe malum bir durumdur. Öte yandan kalabalık aile ortamlarında büyüyen, sevdiği ve güvendiği eşi- dostu fazla olan insanların bu tarz kişilere nazaran içinde bulunduğu, hissettiği mutluluk da ortadadır.

Teknolojik aletlerin hızla geliştiği ve hayatın merkezine yerleştiği günümüz modern dünyasında sosyal hayat açısından bireyleri bekleyen önemli iki tehlike vardır:

Her türlü toplumsal bağın çözülmeye başlaması, ayakta kalabilenlerin de yanlış bir yöne evrilmesi.

Maalesef telefon, televizyon ve internet bağlantılı diğer cihazlar zaten pamuk ipliğine bağlı olan iletişim ortamını dumura uğratmıştır. Bu sebepledir ki başları televizyon ekranına çivilenerek sabitlenmiş, elleri telefonlara zincirlerle prangalanmış ama yine de kalpleri dostlarına sıkı sıkıya kenetlenmiş kişilerin muhabbet(!) meclislerine çokça şahit olmaktayız. Meselenin ilk yönünü oluşturan bu durum birlikte yaşama ruhunu baltaladığı için tehlikelidir elbet. Ancak meseleye bir de tersinden bakacak olursak akıllara gelen şu soruya cevap vermek zorunda kalacağız:

“Her türlü engele rağmen beraber bir şeyler yapmayı başarmış ve aralarında güçlü bir iletişim tesis edebilmiş insanların hepsini tebrik mi edeceğiz?”

Birlikteliklerini hayır yolunda kullanmış olsalardı cevabımız “Tabi ki evet!” olacaktı. Ama maalesef onları birleştiren ortamlar; camiler, sohbet meclisleri, Kur’an halkaları değil de okey salonları, nargile kafeler ve eğlence mekanları olunca durum biraz değişiyor. Bir de Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in:“Allah’ı zikretmeden bir meclisten kalkan topluluk, eşek leşi gibi (bir pislik)ten kalkmış gibi olur ve (bu meclis kıyamet gününde) kendileri için bir üzüntü (kaynağı) olur.”[1] sözü hatırlara gelince “Böyle bir birliktelik hiç olmasa daha mı iyi olurdu?” denilmeden edilemiyor.

“Dinimiz İslam, insanlar arasındaki bağı güçlendirmek için birtakım hükümler koymuştur. Anne-baba hakları, sıla-i rahim, komşuluk ve arkadaşlık ilişkileri vs. hep bu hükümlerin parçalarıdır. İslam, bu bağları yerine göre imandan sonraki en önemli iş saymış yerine göre cennete girmeye basamak yapmış yerine göre de bu bağları kesmeyi imani bir eksiklik olarak kabul etmiştir. Ama özünde bütün bu ilişkiler yumağını Allah’ın rızasına uygun olma kaydıyla sınırlandırmıştır. “

Bu açıdan bakıldığında dinimizin talep ettiği husus salt bir birliktelik değil hayra vesile olmuş bereketli bir muhabbet ortamıdır. İşte bu nedenden dolayıdır ki; Müslüman bir fert eşini, dostunu, ahbabını seçerken kendisini çevreleyen bu çemberin salih kimselerden oluşmasına dikkat edecek; namaz kılan, ibadetlerini önemseyen ve ahiret derdi olan kişilerle dost olmaya özen gösterecektir. Aksi taktirde İslam’ın ölçülerine uymayan her arkadaş, her dost kıyamet gününde kendisi için bir pişmanlık sebebi olacaktır. Kur’an-ı Kerim bu pişmanlığı şöyle tasvir eder:

“O gün zalim kimse ellerini ısıracak, ‘Eyvah!’ diyecek, ‘Keşke Peygamberin yanında bir yol tutsaydım!’ ‘Eyvah!’ diyecek, ‘Keşke falancayı dost edinmeseydim. Çünkü Kur’an bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı yapayalnız ve yardımcısız bırakmaktadır.” (Furkan, 27-29)

Etkileniyoruz!

Arkadaş tercihi her insan için hayati bir öneme sahiptir. Çünkü insanoğlu salt maddeden, ruhsuz olarak yaratılmış değildir. O, bulunduğu mekândan ve orayı dolduranlardan en tabii olarak etkilenir. Kaldı ki demirden, çelikten yapılmış nesnelerin bile hissiyatı, tabiatı vardır. Bir otomobil, sürücüsüne göre refleksler verirken elektronik bir araç da kullanıcısına göre performans sergilemektedir. Hal böyleyken insanoğlunun sürekli oturup kalktığı ortamdan etkilenmemesi, etrafında bulunan dostlarına kayıtsız kalması mümkün değildir. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatında meydana gelen şu olay varlıkların canlı olsun cansız olsun bu hususta ne kadar hassas olduğunu ortaya koymaktadır:

“Bin bir meşakkat dolu Tebük Seferi’nden dönüşte ashab-ı kiram, gölgelenmek ve su temin edebilmek için Semud Kavmi’nin taşları oyarak yapmış olduğu köşklere girmişlerdi. Bunun üzerine Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

– Bu mekânda Cenab-ı Hak, Semud Kavmi’ni helak etti. O gazaptan bir hisse gelmemesi için buralardan su almayınız.

Ashab:

– Ya Rasûlallah! Kırbalarımıza su doldurduk ve o sudan hamur yaptık.

– Suları boşaltın ve hamurları dökün! emrini vermiştir.[2]

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem eşyanın tabiatını çok iyi bilir ve ona göre muamele ederdi. Bu olayda da görüldüğü gibi hamur deyip geçmemiş, o ortamdan bir hisse aldığını düşünmüş ve onu yiyecek olan ashab-ı kirama da bu hisseden bir pay vereceğini hesap etmiştir. İçtiği suyu, tükettiği hamuru dahi önemseyen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz o mübarek nesli işte böyle yetiştirmişti.

Salihlerle Birlikte Olmak…

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz ashabının kimlerle dostluk ettiğini, hayatlarını kimlerle paylaştığını çok önemserdi. Çünkü ona göre; “Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse herkes, kiminle dostluk kuracağına dikkat etmelidir.”[3]  Ashab-ı kiram zaten Müslüman olmayanlarla dostluk edemez, onlara haddinden fazla yakın olamazdı. Böylesi bir dostluğu Allah azze ve celle yasaklamıştı.[4] Bunun dışındaki dostluklarda da dikkatli olunmalıydı. Çünkü kötülerle ve kötülüklerle olmak insana her zaman kaybettirir, yanlışa her daim yakın olmasına sebep olurdu. Bir gün Hz. Aişe ile olan muhabbetinde Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem ileride meydana gelecek hadiselerden bahsetmişti:                         

“Bir ordu Kabe’ye saldırmak üzere yola çıkacak; bir çöle geldiklerinde baştan sona bütün ordu yere batacak. Bunu duyan Hz. Aişe annemiz:

– Ya Rasûlallah! Onların arasında ticaret için yola çıkanlar ve kötü niyetli olmayanlar varken niçin hepsi birden yere batacaktır?

– Hepsi birden yere batacak, ahirette yeniden diriltilip niyetlerine göre hesaba çekileceklerdir.[5]

Yani, kişi kendisi kötülük işlemese bile sırf kötülerle beraber olduğu için cezalandırılacak, onların akıbetine dünyada hissedar olacaktı. İşte bundan dolayı Müslümanın kötülerle dost olması bir yana zaruret olmaksızın onlarla aynı ortamı paylaşması bile düşünülemezdi.

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu mühim mesele iyice anlaşılsın diye ashabına böyle nasihatler veriyor, çeşitli örnekler ve akli izahatlar ile zihinlerine hitap ediyordu. Yine bir gün nasihatlerinde şöyle buyurmuştu:

“İyi (salih) arkadaşla kötü arkadaş, misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan (miski) satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku duyarsın!”[6]

Kalpten samimiyetle çıkan bu şerefli sözler ashabın sadece kulaklarına değil gönüllerine de işliyordu. Hem kalpleri hem akılları bu hikmet damlaları ile iyice yoğrulmuş İslam’ın özü ruhlarına sinmişti. İslam’dan önceki döneme de şahit oldukları için kötülüğü de kötüleri de çok iyi biliyorlardı. Artık iyilerle hatta en iyi ile beraber olmalıydılar. Bunun için kendilerini Allah’tan uzaklaştıracak tüm yakınlarından uzaklaşıp samimi müminlerle dost olmuşlar, onlarla aynı davaya baş koyup aynı sıkıntıları beraberce göğüslemişlerdi. Öyle ki mümin kardeşlerini kendi ana, baba, kardeş ve akrabalarından daha evla bilmişlerdi. Çünkü onlar için arkadaş olmak dindaş olmakla aynı manaya geliyordu.

Arkadaşlık Şakaya Gelmez!

Arkadaşlık şakaya gelmez. Küçük yaşta da olsa büyük yaşta da olsa arkadaşlık ilişkileri hiç hafife alınacak bir mesele değildir. Çünkü arkadaş bu hayatta insana en çok tesir eden sosyal kitledir. Bu tesir yer yer anne babanın etkisini bile geride bırakır. Ve hatta bazı dönemlerde fertler için bağlayıcı olan tek ilişki arkadaşlık ilişkisidir.

Arkadaşlık ilişkisinin bu kadar önemli olmasına karşın insanlar bu bağı tesis ederken çoğu zaman yeterince dikkatli değillerdir. Özellikle gençler bu hususta yanlış kriterlerle yürümektedirler. Bugün birçoğu için arkadaş seçiminde esas olan ahlak, karakter, inanç değil dönemin ve şartların getirdiği ahlaka ve maneviyata uygun olmayan birtakım tercihlerdir. Ve dahası bu tercihler gençlerin şahsi kararlarından ötürü de değildir. Popüler olan akım neyse ve neyi gerektiriyorsa arkadaşlık seçimleri de ona binaen yapılmaktadır. Hal böyle olunca gençler arasındaki bozulma da bir hayli hızlı ve korkutucu bir vaziyet almıştır. Bu nedenle başta kendimiz olmak üzere hangi konumda olursak olalım mesulü olduğumuz fertleri bu hususta daha titiz bir şekilde takip etmeli, arkadaşlık ilişkilerinin onları istenmeyecek noktalara ulaştırmasına engel olmalı ve bu duruma seyirci kalmamalıyız.


[1]. Ebu Davud, 4/364

[2]. Buhârî, Enbiya 17

[3]. Ebu Davud, Edeb, 19

[4]. Maide, 51

[5]. Buhârî, Büyû 49; Hac 49

[6]. Müslim, Birr, 146