Allah’ı Şahit Ve Kefil Yapan Kişi

Hikmetli Kıssalar – Orhan Sağlam / 2023 Ağustos / 129. Sayı

Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, İsrail oğullarından bir adamı zikretti ve şöyle buyurdu:

“O adam, İsrail oğullarının bazısından borç olarak bin dinar vermesini istedi. Borç vermek isteyen kişi:

−Şahitleri getir, onları şahit yapacağım, dedi. Borç isteyen kişi de:

−Allah şahit olarak yeterlidir, dedi. Borç vermek isteyen kişi ise:

−O halde bana kefil getir, dedi. Borç isteyen kişi de:

−Allah kefil olarak yeterlidir, dedi. Borç vermek isteyen kişi de:

−Doğru söyledin, dedi ve ona isimlendirilen bir vakte kadar bin dinarı verdi. Parayı alan kişi, peşinden ticaret için deniz yolculuğuna çıktı. İhtiyaçlarını giderdi sonra takdir edilen vakitte borcunu ödemek için kendisine ödünç veren kimseye gelmek üzere bir gemi aradı, fakat bir gemi bulamadı! Bunun üzerine bir odun parçası alıp onun içini oydu. İçine bin dinarı ve bir de borç aldığı kimseye yazdığı mektubu koydu. Sonra oyuk yeri iyice kapattı ve tesviye etti. Sonra odunu deniz kenarına getirdi ve şöyle dua etti:

−Ey Allah’ım! Kuşkusuz ki, Sen biliyorsun ki, ben falandan bin dinar borç istedim. O da benden kefil istedi. Bende ona:

−Kefil olarak Allah yeterlidir, dedim. O da senin kefilliğine razı oldu. O benden şahid istedi. Ben de ona:

−Şahit olarak Allah yeterlidir, dedim. O da senin şahitliğine razı oldu ve bana borç verdi. Ona borcu göndereyim diye gemi bulmaya çalıştım, fakat bulamadım! Artık ben, bin dinarı sana emanet ediyorum, dedi ve o odunu denize attı. Odun denizin içine girdikten sonra, oradan kendisini beldesine götürecek bir gemi bulmak için geri döndü. Borç veren de onun dönmesini umarak deniz kenarına çıktı ve belki bir gemi parasını getirmiş olabilir diye gözetliyordu. Bu sırada birden sahilde içinde para olan odunu gördü. Onu ailesine yakacak bir odun olarak aldı. Evde onu parçalayınca içindeki paraları ve mektubu buldu. Sonra borç alan kimse, kendisine borç veren kimseye geldi ve ona bin dinarı getirdi ve:

−Allah’a yemin ederim ki, paranı sana getirmem için bir gemi aramaya devam ettim. Fakat sana geldiğim bu vakitten önce bir gemi bulamadım, dedi ve borcunu verdi. Alacaklı kimse de o adama:

−Sen bana bir şey gönderdin mi? dedi. Borçlu olan kişi:

−İçinde sana geldiğim şu günden önce bir gemi bulamadığımı sana haber veriyorum. Alacaklı kimse de o adama:

−Kuşkusuz ki, Allah senin odun içinde gönderdiğin borcunu senin adına bana ödedi. Bin dinarına kavuşmuş olarak dön” dedi.”[1]

KISSADAN ÇIKARILACAK DERSLER

1. Kıssanın giriş kısmında borç vermeyle alakalı usulü ve adabı görüyoruz o da şudur ki, borç verilirken ilerisinde ödeme tarihi, miktarı vb. bilgilerin unutulmaması veya yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırıp kalplerde bir şey kalmaması için yazışma, şahit tutma, kefil gösterme vb. önlemlerin alındığını görmekteyiz. Bu tutum bize nitekim Bakara sûresinin 282. ayetini hatırlatmaktadır. “Ey iman edenler! Belirlenmiş bir zamana kadar bir borç ilişkisi kurduğunuzda bunu yazın. Aranızdan bir kâtip bunu adaletle yazsın. Kâtip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın. Artık o yazsın, borçlu da yazdırsın; Rabbi olan Allah’tan korksun ve borçtan hiçbir şeyi eksik bırakmasın. Eğer borçlu akılca zayıf veya eksik yahut kendisi yazdıramaz durumda olursa velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki şahidi de tanık tutun. Şahitler iki erkek olmazlarsa, rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkekle -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki de kadın olsunlar. Çağrıldıklarında şahitler gelmemezlik etmesinler. Borç küçük olsun büyük olsun vadesini belirterek onu yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında daha adaletli, şahitlik için daha destekleyici ve şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Borç ilişkisinin, aranızda alıp vererek bitirdiğiniz peşin ticaret olması müstesnadır; onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alışveriş yaptığınızda şahit tutun. Kâtip de şahit de zarar görmesin. Eğer bunu yaparsanız şüphesiz bu sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah’tan korkun, Allah size öğretiyor, Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir.”

Ayeti kerimeye baktığımızda İslam’ın insanlığa vermiş olduğu değeri bariz bir şekilde görmekteyiz. Bu kadar hassas olarak üzerinde durulmasının asıl sebebi daha sonra birilerine zulmedilip de kırgınlığa gidilmesin.

2. Bizimde bu girişten almamız ve üzerinde durup yapmamız gereken ders; aramızdaki yapmış olduğumuz ticari vb. ne tür ahitler varsa (yazışma, şahit tutma) İslam’ın bize tavsiye ettiği yolları ele alıp hareket etmemizdir.  Aramızdaki anlaşmalara, “ya sıkıntı yok bir şey olmaz biz bizeyiz” diyerek duygusal açıdan bakmayıp alınması gereken tedbirleri almamız en hayırlı olanıdır. Nitekim günümüzde insanlar beraber iş yapma, borç alıp verme vb. yardımlaşmadan her geçen gün uzaklaşıyor ki bunun asıl sebebi alınması gereken tedbirlerin alınmamasıdır. Sonradan ben böyle demiştim, sen böyle demiştin gibi yazışma ve şahitlerin olmamasından kaynaklı, net olmayan bilgilerden dolayı ortaklık, güven, dostluk bozulmasıyla beraber birilerine de zulmedilmektedir. Bütün bunlardan ve buna benzer sebeplerden dolayı İslam’ın çizdiği yolu almaktan başka yolumuz yok.

3. Kıssanın devamında borç verenin borç verirken usul ve adaba dikkat ettiğini, borç alanında borçlunun dikkat etmesi gereken usul ve adaba dikkat ettiğini görmekteyiz. Şöyle ki ödeme vakti geldiğinde bütün şartları zorlamakla beraber çaresiz kalınca son çare olarak Allah’a tevekkül edip parayı odun oyuğuna koyup adamın bekleyeceği suya bırakıyor. Bununla beraber belki kendisine ulaşmamıştır diye aynı miktarı ona ulaştırmaya çalışıyor. Yol bulduğunda kendisine yine de getirdiğini görüyoruz. Bu da bize, borç alınan kişilerin tekrardan başkalarına borç vermeye devam etmeleri ve bu ecirden mahrum olmamaları için vakti geldiğinde alınan borcun ödenmesi gerektiğini göstermektedir. Eğer durum yine de elverişli değilse alacaklıyla irtibata geçip zaman almaya, rıza almaya çalışılması gerekiyor. Aksi takdirde bu yardımlaşmanın önüne geçilmiş olur ki bu da büyük bir vebaldir. Hali hazırda maalesef insanlar borç verecekleri kişileri seçmek zorunda kalmıştır. Bunun da asıl sebebi borçlunun borç aldıktan sonra geri öderken gereken ehemmiyeti göstermemesidir.

4. Kıssada geçen borç veren ve alan bu iki şahsın imrenilen, gıpta edilmesi gereken şahıslar olduğu ortadadır. Her ikisinin de Allah’a tevekkül eden, güvenen, dayanan, O’nu kendilerine yakın gören ve Allah ile yakın bir muhabbet yakalayan kişiler olduğunu görmekteyiz. Şöyle ki; borç alacak olan şahit ve kefil olarak Allah’ı gösterdiğinde, borç verecek olan tereddütsüz kabul etmiştir. Aynı şekilde borç alanında ödeme zamanı geldiğinde parayı odunun içine koyup göndermesi şahsın ne kadar Allah’a tevekkül eden, güvenen ve Allah’ın yakınlığını hisseden kişi olduğunu ortaya koymaktadır.

5.Sonuç olarak bizlerde bütün işlerimizde İslami esasları kendimize esas olarak alıp hareket ettiğimiz taktirde işlerimiz hayırla neticeleneceği aşikardır. İkinci olarak bu şahısların Allah’a tevekkül ettikleri gibi bir tevekkülü yakalamamız gerekiyor ki alınması gereken tedbirleri aldıktan sonra harekete devam edebilelim aksi takdirde hep tedbir der yerimizde sayar bir türlü tevekküle geçemeyebiliriz. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatına baktığımızda tedbiri elden bırakmayıp tedbirden sonra tevekkül edip yoluna devam etmiştir. Çünkü Rabbi O’na bir işi bitirdiğinde başka bir işe koyul, kalk ve uyar diye buyurduğundan dolayı hareketi hiç bırakmamıştır. Medine’ye hicret ettiği zaman gereken tedbirleri almış, Medine’ye ters yönde olan   Sevr Mağarası’na doğru yol almıştır. Ancak Ebu Cehiller mağaraya kadar izlerini takip etmişlerdir. Buna rağmen mağaradan çıktıktan sonra geri dönüşten ziyade Medine’ye devam etmiştir. Yolda süvariler kendisine yaklaşmış Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem arkasına bile bakmamıştır. Çünkü alınması gereken tedbirleri almış daha sonra Allah’a tevekkül ederek yola çıkmıştır. Bizimde işlerimizin devamlılığı, alınması gereken tedbirleri aldıktan sonra tevekkül edip yola devam etmekten geçer. Rabbimiz Tebareke ve Teâlâ birçok ayette kendisine tevekkül edenlerle beraber olduğunu bildirmektedir. Rabbimize duamız bizleri de kendisine tevekkül edilmesi gerektiği gibi tevekkül eden kullarından eylemesidir. Allahumme âmin


[1]. Buhari, 2291, 2430