ALLAH RASÛLÜ ﷺ’E HÜRMETİN HUDUDU

Müminlere Nidalar – M. Sadık Türkmen / 2024 Temmuz / 140. Sayı

“Ey iman edenler! Peygamberin evlerine sizin için yemeğe izin verilmeden girmeyin, yemeğin pişme vaktini bekleyenler de olmayın. Fakat davet edildiğiniz zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Orada söze dalmayın. Çünkü bu peygambere eziyet veriyordu. O da sizden utanıyordu. Ama Allah “Hak’tan” utanmaz. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman onlardan perde arkasından isteyin. Böyle davranmak hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temizdir. Sizin, Allah’ın Rasûlüne eziyet etmeniz ve ondan sonra hanımlarıyla evlenmeniz ebediyen olacak bir şey değildir. Şüphesiz ki bu, Allah nezdinde çok büyük bir şeydir (günahtır).”

(Ahzâb, 53)

İnsanlığın fıtratına en uygun olan İslam sistemi tüm insanların rahatça uyabilecekleri ve uygulamasıyla huzura kavuşacakları esasları da tafsilatlı bir şekilde beyan etmiştir. Daha önceki ayetlerde gördüğümüz, evlere girme konusunda gelen beyanlar hayatta sürprizlere yer olmayacağını, en azından bu sürprizlerle insanların mahremlerine el uzatılmayacağını açıklamıştı. Çünkü İslam; aileyi korumayı, tüm toplumun korunması gibi görmektedir. Sadece dışarıdan eve girişlere değil, ev içinde de giriş çıkışlar için ölçüler koyan İslam, aile mahremiyetinin boyutunu çok farklı yerlere taşımıştır. İnce düşünüldüğünde dinimizin gerek toplumsal açıdan ve gerek ferdi açıdan her meseleyi yerli yerine koyduğu görülecektir.

Müslümanların geneli için geçerli olan kural bu olduğuna göre, ümmetinin üzerine pek çok hukuki özelliklerle de üstün kılınan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e karşı elbette ki riayet edilmesi gereken bazı adapların olması kaçınılmazdır. Çünkü Efendimiz, bu ümmet için bir baba gibidir. Evladın babasına karşı nasıl ki takınacağı adap diğer insanlara karşı takındığı adaptan farklıysa, ümmetin de aynı şekilde sorumluluğu daha hassas bir vaziyet almaktadır.

Hicretin ilk yılında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i evinde misafir eden Ebu Eyyub el-Ensari radıyallahu anh, ona karşı adabın en ince noktalarına dahi riayet etmiş, Efendimiz rahatsız olmasın diye pek çok zahmetlere katlanmıştı. Öyle ki evde adımlarını sessizce atıyor, onu rahatsız edecek tüm sebepleri ortadan kaldırıyordu. Bu durum; Efendimizin, evlerine taşınmasına kadar sürmüştü. Ancak özellikle işleri ağırdan alma alışkanlığı edinen bazı şahıslar bu alışkanlığı Peygamberimizin yaptığı bazı davetlerde dikkatsiz bir şekilde uygulayınca bu konuda ilahi ikaz geldi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i haya sahibi genç bir kızdan daha hayalı olarak tarif eden ashab-ı kiram ona karşı, saygınlığını zedelemeye hafif meyledecek bir durumda dahi en uygun bir şekilde uyarılmışlardır.

Dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da müminlerin anneleri olan Allah Rasûlü’nün eşleri her halleriyle örnek şahsiyetlerdir. Onlar “müminlerin anneleri” olmaları yanında ümmetin müstakbel annelerinin de örnekleridir. Dolayısıyla onların sıradan kadınmış gibi hareket etmeleri ya da peygamber hanımı olmanın bazı avantajlarını kullanmaları gibi bir durum söz konusu olamaz. Onlar her şeyden önce Peygamberimizin eşleri ve kıyamete kadar gelecek tüm kadınların hayat numuneleridir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hususiyetlerinden biri de kendisinden sonra hanımlarıyla evlenmenin haram kılınmasıdır. Bu durum insanın kendi annesi ile evlenmesinden dahi daha ağır bir durumdur. Burada haramlığa ilave olarak Efendimize eziyet edilmesi üzerinde durulmuştur ki bu ancak münafık karakterli insanların sergileyeceği bir durumdur.

Burada “Hakk” olan Allah’ın isminin tecellisi bariz bir şekilde sergilenmiştir. Allah Teâlâ, hüküm koyarken kendi lehine herhangi bir menfaat gözetmez. Aslında koyduğu tüm hükümlerin menfaati kullara dönmektedir. Kullar kendi tecrübeleriyle deneme yanılma yaparak gerçeği bulma konusundan kurtarılmış ve asıl gayeleri olan kulluğa yönlendirilmiştir.

Gerçek şudur ki; cahiliye bilinmeden İslam anlaşılamaz. İnsan, cahiliyede olduğu gibi İslam’da da imtihan olmaktadır. Aradaki fark; birinin insan onurunu tarumar eden yıkıcı etkenlere ses çıkarmaması, onu süslü kelimelerle serbest bırakması ve şehvetlerini tatmin etmek için teşvik etmesi, diğerinin ise hayatın sükunu ve insanların onurunun muhafazası için kayıtlar getirmesidir.

Müfessirlerin Ayet-i Kerime ile İlgili Görüşleri

İbn Kesir rahimehullah şöyle der: Yüce Allah “Nebi’nin evlerine girmeyin.” buyruğu ile yüce Allah’ın müminlere daha önce cahiliye döneminde ve İslam’ın ilk dönemlerinde evlere girerken yaptıkları gibi izinsiz girmelerini yasaklamıştır. Yüce Allah bu buyruğu ile onlara, izin istemelerini emretmiştir. Bu ise O’nun bu ümmete olan ikramındandır. Bu sebeple Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kadınların bulundukları yerlere sakın girmeyin.” buyurmuştur.[1]

Sonra yüce Allah bundan istisna yaparak “Sizin için yemeğe izin verilmeden girmeyin. Yemek vaktini de beklemeye kalkışmayın.” buyurmuştur.

Mücahit, Katade ve başkaları dedi ki: Yani sizler onun pişme ve olma zamanlarını da kollamayın. Yani yemeğin vaktini gözetleyerek pişmeye yakın girmeye kalkışmayın. Böylesi Allah’ın hoş görmediği ve yerdiği bir davranıştır…

… İlim adamları, istisnasız olarak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiğinde onun zevcesi olan herhangi bir hanımını ondan sonra başkasının nikahlayıp onunla evlenmesi haramdır demişlerdir. Çünkü onlar dünyada da ahirette de onun zevceleridir ve daha önce geçtiği üzere müminlerin anneleridir. Ancak ilim adamları Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in kendisi ile zifafa girdikten sonra hayattayken boşadığı hanımı ile başkasının evlenmesinin helal olup olmadığı konusunda iki farklı görüşe sahiptirler. Bunların dayanakları ise böyle birisi yüce Allah’ın “ondan sonra” buyruğunun genel ifadesi kapsamına girip girmediğidir. Kendisi ile gerdeğe girmeden önce nikahlandıktan sonra boşadığı kadına gelince, durum bu şekilde ise başkasının onu nikahlamasının helal olduğu hususunda herhangi bir görüş ayrılığı bilmiyoruz. Allah en iyi bilendir.[2]

İmam Kurtubi rahimehullah şöyle der: Allah Teâlâ’nın, “Fakat davet edildiğiniz zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın.” ayeti, yasağı tekit etmiş, giriş vaktini edebe uygun olarak izne tabi tutmuş ve Peygamberimizin huzurunda olmayı uygun olmayan davranışlardan korumuştur. İbnu’l-Arabi şöyle dedi: Ayetin takdiri şöyledir. Ancak davet edildiyseniz ve davet eden kişi size girme izni verdiyse girin. Yoksa davet edilmeniz girmeniz için yeterli bir izin anlamına gelmez…

“Yemeği yiyince de hemen dağılın.” ayetinde Allah Teâlâ, yemek yedikten sonra herkesin dağılıp gitmesini emretmiştir. Burada kastedilen, yemek yedikten sonra kastedilen amaç gerçekleşmişse evden çıkmanın zorunluluğudur. Bunun delili ise evlere girmenin haram oluşudur. Evlere giriş yemek için caiz olmuştur. Yemek yeme işi bittiğinde evlere girmeyi helal kılan sebep ortadan kalkmış olur ve haramlık aslına döner.

…Bu ayette peygamber hanımlarına, meydana gelen bir ihtiyaç hususunda veya kendilerinden fetva sorulması durumunda perde arkasından sorulmasına izin verildiğine delil vardır. Aslında, mana itibariyle tüm kadınlar da onların hükmündedir. Aynı zamanda, kadının bedeninin ve sesinin de dahil olmak üzere tüm bedeninin avret olduğunu içeren şeriatın asılları da bu manayı içermektedir. Bu konu daha önce geçmişti. Dolayısıyla kadının avretinin açılması; onun aleyhine yapılacak şahitlik veya bedenindeki bir hastalık ya da ortaya çıkan bir arızi durum olup çözümünde de sadece o kadın malumat sahibi ise caiz olur.[3]

Ayet-i Kerime Hakkında Mülahazalar

Enes bin Malik radıyallahu anh dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Zeynep binti Cahş ile evlendiğinde misafirleri çağırdı, onlar da yemek yedikten sonra oturup konuşmaya koyuldular. Kendisi kalkmak için hazırlandığı halde onlar kalkmadılar. Onların kalkmadığını görünce kendisi kalktı. O kalkınca kalkanlar kalktı, üç kişi de oturmaya devam etti. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem eve girmek için geri geldiğinde onlar hala oturuyorlardı, sonra kalkıp gittiler. Ben de gelip Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e gittiklerini haber verdim. O da gelip içeri girdi. Ben de girecek oldum, benimle kendisi arasına perdeyi indirdi. Yüce Allah da: “Ey iman edenler! Nebi’nin evlerine… girmeyin” buyruğunu indirdi.[4]

Örtünme, Müslüman kadının onurudur. Aynı zamanda Müslüman aileye müdahalenin ilk durağıdır. Kadın, Allah’ın bir emrini yerine getirme şuuru ile örtünmeye azmettikçe Müslümanların kalesini içten işgal etmek asla mümkün olmayacaktır. İstisnalarına karışmamakla beraber, açılma zamanla hayasızlığı yaygın hale getirir. Hayasızlığın duracağı son durak, Allah’ın hidayeti olmazsa, cehennemdir.

Yaşadığımız asırda üç yüz yıldır devam eden bir saldırının en korkunç hamlelerine şahitlik etmekteyiz. Bu saldırı özellikle İslam’da kadın hakları ve genç yaşta evlilik hususu üzerinde yoğunlaştırılmaya çalışılıyor. Bu durum bilinçli Müslümanların dahi kalplerine şüphe tohumları etmektedir. Ayetlerin indiği dönemlerde itiraz edilmeyen veya o zamanki kafirlerin ve münafıkların itiraz ve saldırı vesilesi olarak kullanmadığı meseleler günümüz İslam düşmanlarınca saldırı vesilesi olarak kullanılıyor.

Bu konuda savunma pozisyonuna geçmek yerine en iyi çözüm bu meseleleri gündeme getiren kafirlerin inançlarının bilinmesi ve onlara inançlarının bozukluğunun anlatılmasıdır. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “(Ey Muhammed!) Sana haram ayda savaşmaktan soruyorlar. De ki o ayda savaşmak büyük bir şeydir (günahtır). Fakat Allah’ın yolundan alıkoymak, onu inkâr etmek, insanları Mescid-i Haram’dan men etmek ve oranın halkını yerinden çıkarmak Allah katında daha büyük bir şeydir (büyük günahtır).” (Bakara, 217)

Ömer bin Hattab radıyallahu anh dedi ki: Üç hususta Rabbime muvafakat ettim. “Ey Allah’ın Rasûlü! Makam-ı İbrahim’in yakınında bir namazgah edinsen.” dedim. Yüce Allah: “Siz de İbrahim’in makamından bir namazgah edinin” buyruğunu indirdi. (Bakara, 125).

Yine: “Ey Allah’ın Rasûlü! Senin hanımlarının yanına iyi olan kişi de kötü olan kişi de girip çıkıyor. Onları hicap arkasına alsan (nasıl olur?)” dedim. Bunun üzerine Allah hicab ayetini indirdi. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımları da kıskançlık hususunda ona karşı birbirleri ile adeta ittifak kurunca, onlara: “Eğer o sizi boşarsa, Rabbinin, ona yerinize sizden daha hayırlı eşler vermesi umulur.” dedim. (Tahrim, 5) Ayet aynen bu şekilde nazil oldu.[5]


[1]. Buhâri, 4795; Müslim, 2170

[2]. İbn Kesir Tefsiri, aynı ayetin tefsirinden

[3].  El-Camiu li Ahkami’l-Kur’an, aynı ayetin tefsirinden

[4]. Buhâri, 4791; Müslim, 1248

[5]. Buhâri, Tefsir (Bakara), 9; Müslim, Fedâilu’s-sahâbe, 24