İlahî Nida; “Ey Kullarım”

Nebevi Damlalar – Yener Yılmaz / 2021 Nisan / 101. Sayı

Ebu Zerr el-Gıfâri radıyallahu anh Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den, (Peygamber de) Aziz ve Celil olan Rabbinden şöyle buyurduğunu rivayet etti: 

“Ey kullarım! Ben zulmü kendime haram kıldım. Ve onu aranızda da haram kıldım. O bakımdan birbirinize zulmetmeyin. 

Ey kullarım! Hidayeti nasip ettiklerim hariç hepiniz dalâlettesiniz, (doğru yoldan sapmış bir haldesiniz) O bakımdan benden hidayet dileyiniz ki size hidayeti nasip edeyim. 

Ey kullarım! Doyurduklarım hariç, hepiniz açsınız. O bakımdan benden yedirmemi isteyin de ben de sizi yedireyim. 

Ey kullarım! Giydirdiklerim hariç hepiniz çıplaksınız. O bakımdan benden giydirmemi isteyin de ben de sizi giydireyim. 

Ey kullarım! Gece gündüz hatalar yapıyor (günahlar işliyorsunuz) ben de bütün günahları bağışlarım. O bakımdan benden af ve mağfiret dileyin, ben de günahlarınızı bağışlayayım.

Ey kullarım! Sizler bana zarar ulaştıramazsınız ki bana zarar vermeniz söz konusu olabilsin. Ayrıca asla bana fayda ulaştıramazsınız ki bana fayda vermeniz söz konusu olsun. 

Ey kullarım! İlkiniz ve sonunuz, insan ve cinleriniz aranızdan en muttaki olan bir kişinin kalbi gibi takva üzere olsa, bu benim mülküme hiçbir şey katmaz. 

Ey kullarım! İlkiniz ve sonunuz, insan ve cinleriniz, aranızdan en günahkâr olan kimsenin kalbi üzere bulunsanız, bu dahi benim mülkümden hiçbir şey eksiltmez. 

Ey kullarım! İlkiniz ve sonunuz, insan ve cinleriniz, hep birlikte bir alanda toplansalar ve hepsi benden (birtakım) isteklerde bulunsalar, ben de her birine tüm isteğini verecek olsam, bu benim yanımdaki şeylerden ancak iğnenin denize sokulduğu (ve çıkarıldığı) vakit eksilttiği kadar bir şey eksiltir. 

Ey kullarım! Ne yaparsanız onlar sizin amellerinizdir. Ben sizin için onları sayıp tespit ediyorum. Daha sonra onların karşılığını size eksiksiz vereceğim. (O vakit) her kim hayır bulursa, bundan dolayı Allah’a hamd etsin. Ancak her kim bundan başka bir şeyle karşılaşırsa kendisinden başka hiç kimseyi kınamasın.  (Müslim, 2577)

Bu ifadeler, Allahu Teâlâ’nın kullarına bildirdiği çok etkileyici hakikatlerdir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Allahu Teâlâ’dan aktardığı bu gibi hadislere “hadis-i kudsi” bir başka ifadeyle “kudsi hadis” denir. Manası Allah’a, lâfızları Hz. Peygamber’e ait olan bu hadisler Kur’an-ı Kerim’de yer almayan vahiy çeşitlerindendir.

Hadis-i şerifte ilk olarak zulmün yasak oluşundan bahsedilir. Kelime olarak “zulüm” “Herhangi bir şeyi olması gereken yerden başka bir yere koymak” demektir. Terim olarak bakacak olursak; “Haksızlık ve haddi aşmak” demektir.[1]

Âlimler zulmü üç kısım halinde incelemişlerdir:

1- İnsanın Allah’a karşı işlediği zulüm, şirk ve küfürdür.

Bu, insanların Allah’a şirk koşmaları veya küfür içinde, inkârcı olmalarıdır. Nitekim Kur’an’ın birçok ayetinde zulüm, kâfirlerin bir özelliği olarak geçmektedir. Kur’an birçok yerde kâfirlere ve müşriklere zalim demektedir.

“İman edip de imanlarına zulüm karıştırmayanlar (var ya), işte emniyet/güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir.”(En’am, 82). Bu ayet nazil olunca, imana zulüm karıştırma meselesi sahabelere ağır geldi. Peygamberimize dediler ki: “Kim imanına zulüm karıştırmayabilir?” Peygamberimiz şöyle buyurdu: “İş böyle değildir. Siz Lokman aleyhisselam’ın oğluna, ‘Ey oğlum, Allah’a şirk koşma, şüphesiz şirk en büyük zulümdür’ (Lokman, 13) sözünü işitmediniz mi?”[2]

Allah’ı inkar ederek ilahlık davasına kalkışanların bu tavrı da bir zulümdür. Çünkü onlar böylelikle Allah’ın ilahlık hakkını gasp etmeye yeltenenlerdir (Enbiya, 29). Bunun tipik örneği Firavun’un yaptıklarıdır (A’râf, 103). Peygamberlerini dinlemeyen, onların getirdiği ayetleri yalan sayanların bu hareketi de bir zulümdür (Hûd, 37).

2- İnsanlar arasındaki zulüm.

Bu, insanların diğer insanlara, içinde yaşadıkları topluma ve tabiata, diğer canlılara karşı işledikleri suçlar ve haksızlıklardır. Bu ihlali ister kişi ister bir topluluk isterse siyasi otoriteler yapsın, hepsi zulümdür. Bütün diktatörler, bütün despot ve baskıcı rejimler zulme başvururlar, elleri altındaki insanların haklarını gasp ederler. Kurulan zulüm düzenleri insanların en doğal haklarını vermezler, onlara baskı ve şiddet uygularlar. 

Allah azze ve celle kendi yarattığı ve nimet verdiği insanın iradesine ipotek koymamıştır. Ancak insanların kurduğu nice zulüm sistemleri başkalarının iradelerine müdahale ederler. Onlara “şöyle inanacaksınız, böyle düşüneceksiniz, şöyle giyineceksiniz, böyle yaşayacaksınız” diye dayatırlar. Şüphesiz bu zulümdür. 

İnsan hakları ihlalleri, tabiatın acımasızca tahribi, hayvanların, ormanların, yeşil alanların ve yeraltı zenginliklerinin yağmalanması birer zulümdür. Kişinin mahkemede, iş yerinde, başka yerlerde hakkını alamaması zulümdür. Başkalarının hakkına engel olmak, rüşvet, torpil veya benzeri yollarla başkalarına ait bir hakkı almak, görevi kötüye kullanmak, emanete hıyanet etmek zulümdür. 

Resmî ideolojilere inanmayanlara ikinci sınıf insan muamelesi yapmak, onların haklarına engel olmak, onlara tepeden bakmak da zulmün başka bir çeşididir. 

Yine adam öldürmek, hırsızlık, gasp, soygun, baskı ve şiddet; zulümden başka bir şey değildir.

İnsanlara en güzel hayatı İslâm gösterdiği gibi insanlar arasında adaleti de ancak İslam’ın kuralları sağlayabilir. İslam, insanların haklarını ve bu haklara riayet etmeyi en güzel şekilde göstermiştir. Allah’ın hükümleri, hayatı düzene koyan hükümlerdir. Bundan dolayı kişi veya siyasi otorite olarak, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmemek zulme sebep olur. Buna sebep olanlar da zalimlerdir.” (Maide, 44)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de insanın insana zulmetmesini yasaklamış ve İslam dininde zulmün yerinin olmadığını belirtmiştir “Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü onunla Allah arasında perde yoktur”[3] diyerek, zulmün ne kadar kötü ve zararlı bir şey olduğuna işaret etmiştir. Başka bir hadisi şerifte; “Zenginin borcunu ödemeyip ertelemesi zulümdür”[4] buyurarak zulmün farklı çeşitlerine işaret olabileceğini etmiştir… 

3- Zulmün bir çeşidi de insanın kendi kendine zulmetmesidir.

Bu, insanın küfre ya da şirke düşmesi veya inandığı halde Allah’a isyan etmesi ve günah işlemesiyle olur. Nitekim Hz. Âdem ve eşi, cennetten, orada yaptıkları hata sebebiyle çıkınca şöyle dua ettiler: 

“Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve rahmet etmezsen, gerçekten zarara uğrayanlardan oluruz.” (A’râf, 23) 

Zulmün Akıbeti

Zulmün akıbetini açıklayan hadis-i şerifte Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah, zalime (bir müddet) mühlet verir. Onu bir defa yakaladığı vakit de felâh vermez” Ondan sonra da: “İşte Rabbin, zulmeden şehirlerin (halkını) yakaladığı zaman, böyle yakalar. Çünkü O’nun yakalaması çok acı ve çok çetindir” (Hud, 102) (mealindeki) ayeti okunmuştur.[5] [6]

Yüce Allah Zulmetmez

Allahu Teâlâ el-Adl’dir. Asla zulmetmez. Dünyada başa gelen sıkıntı, bela ve musibetler, Müslüman için zulüm değil rahmettir. Ahirette kişi cehenneme girecek olursa bu ona zulüm değil, hak ettiği bir cezadır. Rahmetinin yüz parçasından sadece birini dünyaya indiren Allah azze ve celle geri kalan kısmını ahirette müminler için saklamıştır. Bu kadar büyük bir rahmete rağmen kişi cehenneme girmeyi hak ederse bu ona yapılan bir zulüm değil, tamamen hak ettiği bir ceza olur.

Kâinat bütünüyle Allah’ın mülküdür. Bu mülkte dilediği tasarrufu yapabilir. Tüm canlıları cehenneme atacak olsa yine zulmetmiş olmaz. Fakat rahmetinin genişliği tüm canlıları kuşatır. 

Allahu Teâlâ’dan Hidayet İstemek Gerekir

Allah azze ve celle Müslümanlara hidayeti nasip eylemiştir. Ancak hidayet üzere sebat etmek Allahu Teala’nın dilediği kişilere nasip edeceği ya da nasip ettiği en büyük nimettir. 

Günde defalarca tekrarlamış olduğumuz Fatiha Suresi’nde “bize hidayet et” yani “doğru yola ilet” duasını tekrarlıyoruz. Hidayet üzere olan Müslümanların bu duayı tekrarlanmasının yegâne hikmeti “hidayet üzere sebat talebi”dir. 

Allah bir insana hidayet üzere sebat verir ve o kişi “Müslüman” olarak can vermeyi hak ederse, ona insana verilecek en büyük nimet takdim edilmiş demektir. 

Allah dilerse yeryüzünün tamamı hidayetten sapar yine Allah dilerse bütün insanlar hidayete koşar. Bize verdiği nimeti tamama erdirmesi için sürekli dua etmeliyiz.

Allah’tan Af Talep Etmek Gerekir 

Hadis-i şerifin son bölümlerinde kulların en bariz özelliklerinden bahsedilmektedir. Allahu Teâlâ “Ey kullarım sizler gece gündüz hatalar yapıyorsunuz, günahlar işliyorsunuz ben ise günahları affederim, dolayısıyla benden af talep edin Ben de sizi affedeyim” buyurmaktadır. Burada bizim gece gündüz hatalar yaptığımız, sürekli hataların peşinden koştuğumuz ve koşacağımız ifade edilmektedir. Başka hadis-i şeriflerde “insanoğlunun hata yapmaya meyilli olarak yaratıldığı” ifade edilmektedir. Hata yapmayı çok seven, hatanın peşinden koşarak giden insan, eğer imanın canlılığını kalbinde taşıyorsa elbette günün birinde kendine gelecek ve Allah’tan af ve mağfiret talep edecektir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem günde yetmiş defa veyahut yüz defa Allah’tan af ve mağfiret talep ediyordu. 

Kişinin Allah’tan çokça af ve mağfiret istemesi onun rızkını genişletir, maddi ve manevi sıkıntılarını giderir. Bu konuyla alakalı var olan bir hadisi şerif insanı gerçekten derinden etkilemektedir “Kim çokça istiğfar ederse Allah onun her türlü derdini sıkıntısını giderir. Onu darlıktan çıkarır, hiç ummadığı yerden ona rızıklar nasip eder.” 

Bütün insanlar Mümin olsa bu Allah’a fayda vermez ancak insanların kendisi faydalanır bütün insanlar kafir olsa facir olsa Günahkâr olsa bu Allah’a zarar vermez ancak kişi kendi nefsine zulmetmiş ve kendi kendine zarar vermiş olur.

Allah’ın Mülkü Geniştir, Allah Ganidir

Allah el-Gani’ dir. O’ndan bir şeyler talep ederken “el-Gani” olan Allah’tan talep ettiğimizin farkında olmamız gerekir. O’ndan isteyeceğimiz herhangi bir nimet onun mülkünü azaltmayacaktır. Allah mülkü geniş olandır. Rızkı bol verendir. Dilediğine rızkı ve mülkü bolca verir, dilediğinden rızkı ve mülkü azaltır, giderir. Tüm insanların talepleri ve istekleri bir araya gelse ve hepsi tek tek karşılansa açık ve net bir şekilde ifade edildiği gibi Allah’ın mülkünden hiçbir şey azaltmayacaktır. Hadis-i şerifte geçen “iğnenin denize batırılıp, çıkartılması” demek “mülkünden hiçbir şeyin azalmayacağını” ifade eder. 

Allahu Teâlâ’nın isimlerinden birisi de “el-Hasib” dir. Yani “her şeyi hesap eden, her hesabı tutan” demektir. Yaptığımız iyiliklerin ve kötülüklerin hesabı tek tek tutulmaktadır ve kıyamet gününde hesabımızı Allahu Teala görecektir. Tüm insanlarla teker teker konuşacak, onları karşılarına alacak, arada tercüman olmaksızın onlar ile iletişim kuracaktır. Dolayısıyla yaptığımız iyiliklerin hesabını tutmamıza gerek yok zaten onun hesabını tutan “Hasîb” olan Allah var. Yaptığımız kötülükler bilinmiyor zannetmeyelim, onların tek tek hesabı elbetteki görülecektir. Allah dilediğini affedecek hiçbir kötülüğünü belki de cezalandırmayacak. Dilediğini ise azabı ile cezalandıracaktır. Allah ne yaparsa adalettir, ne yaparsa ne verirse lütfundandır. O, rahmeti geniş olandır. 

Bu hadis-i şerifi tefekkür ederek okuyan insanların istifade edeceği birçok ders ve ibretler vardır. Birkaçını özetleyecek olursak;

1) İnsan kul olduğunu unutmamalı, Allah’tan hidayeti rızık af ve mağfiret talep etmeli.

2) Tüm yaptıklarımızın tekrardan bizlere gösterileceği unutulmamalıdır. Allah’tan günahlarımızın örtülmesini talep etmeliyiz. Allah rahmeti geniştir, sadece bir parçası dünya üzerindeki bütün merhameti temsil eder, geri kalan kısmını hak etmemiz gerekir. Kullar kusursuz değildir hata yapmaya meyillidir. Allahu Teala kulları yer yer uyarır tabiri caizse mesajlar gönderir. Mesajları okumak gerekir, başa gelen musibetlerden ders çıkartmak, başa gelen belalardan ibret almak gerekir “Acaba nerede hata yaptım?”  diye sormak gerekir. Yapılan hataların arkasından Allah’tan af ve mağfiret talep etmek gerekir.

3) Zulüm haramdır. Müslüman bırakın insanları hayvanlara dahi zulmetmez. Fakat günümüzde yapılan zulümleri görünce bazen insanların hayvanlardan daha aşağı dereceye düşebileceğini fark ediyoruz. 

4) Yaptığımız tüm hayır kendi lehimize, yapacağımız tüm şer ve kötülükler aleyhimizedir.


[1]Lisânu’l-Arab, X\l, 373. Nazım Muhammed Sultan, Ana Çizgileriyle İslam (Nevevi Kırk Hadis Şerhi), Guraba Yayınları: 257.

[2]. Buhâri; Müslim, nak. Muht. İbn Kesir, 65

[3]. Buhârî, Cihad, 180

[4]. Buhârî, Müslim

[5]. Buhârî, Tefsir sre 11, 5; Müslim, Birr, 62; İbn Mâce, Fiten, 22

[6]. Şamil İslam Ansiklopedisi, (Zulüm); Kavramlar Ansiklopedisi (Zulüm)