Gerçek/Hakiki Hayat İçin Allah Ve Rasûlüne İcabet

Müminlere Nidalar – Muhammet Sadık Türkmen / 2022 Kasım / 120. sayı

Ey iman edenler! Allah’ın Rasûlü sizi, kendinize hayat verecek şeye davet ettiği zaman, hemen Allah’ın ve Rasûlü’nün davetini kabul edin. Bilin ki şüphesiz Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Ve elbette ki O’nun huzurunda toplanacaksınız.”

(Enfal, 24)

İnsan ne için? Ona hayatta olduğu halde tekrar hayat bahşedecek şey nedir? Nereden geldi? Bu dünyada vazifesi nedir? Yaşamdan fiziksel olarak ayrıldığı zaman kendisi nasıl bir hayat beklemektedir?

İnsan, oturup düşünmese dahi bu sorular herkesin zihnini kurcalar, hayatında şöyle veya böyle bu soruların tezahürleri görülür. Modern cahiliye, insanları o kadar çok meşgul ediyor ki aklına yaradılış gayesi gelmesin ve sadece fiziksel ihtiyaçlarını gidersin. Düşünmekten mahrum olan bir insan sureten insan gibi görünse bile aslında diğer canlılar gibi sadece içgüdüyle hareket eder bir varlık konumuna gelir.

İnsan yükselme ve düşme kabiliyetine sahiptir. Yüce Allah insanı bu fıtratta yaratmıştır. Biz insanı gerçekten en güzel şekilde yarattık. Sonra da onu aşağıların aşağısına döndürdük. (Tin, 4-5) ancak insan yükselmeyi veya alçalmayı tercih etme hakkına sahiptir. Son derece zorlu badirelerden; ölüm, kabir hayatı, haşr, hesap, mizan, sırat aşamalarından geçecek olan insan elbette ki bu konuda çok imtiyazlı olacaktır.

İşte bu noktada insanın hem dünyasını hem ukbasını aydınlatacak bir nura ihtiyaç vardır. İnsanı gelişi güzel hareket etmekten alıkoyacak, midesinin ve şehvetinin esiri olmaktan koruyacak, ona gerçekten dünya hayatından dahi zevk aldıracak bir rehbere ihtiyaç vardır. Bu rehber onu yeryüzü değerlerine çakılmaktan kurtaracak, ona hayatın gerçek anlamını anlatacak. Kendisi gibi yemeye, içmeye, uyumaya ve beşerî sair ihtiyaçlardan yüce olan, kendisi için değil insanlık için hidayet olan bir rehber olacak. Bu rehber yüce Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’dir ve insan ancak ona itibar ettiği zaman gerçek hüviyetine kavuşabilir.

Bir Müslüman hidayeti ancak Allah’ın kitabında bulabilir. Peygamber efendimiz Müslümanları bu düstura icabet etmesi için davet etmiştir. Onun ashabı bu daveti icabet etmiş ve tarihin kaydettiği en mübarek bir nesil meydana gelmiştir. Oysa onlar daha önceleri putlara tapan, zina eden, içkiyi su gibi içen, leş yiyen, kız çocuklarını diri diri gömen bir toplulukta hayatlarında bir umut olmadığı gibi, önlerini aydınlatacak bir düsturdan da mahrumdular. İslam güneşi hayatlarına ışıyınca bambaşka bir nesil oldular. Allah onları yeryüzünün melekleri kıldı ve arkalarından gelen Müslümanlara güzel bir örnek oldular.

Peygambere icabet konusu günümüzde yanlış anlaşılmayı doğru esnetilmiş bir vaziyete gelmiş durumdadır. Günlük bazı ibadetler ve zikirler, bazı sünnetleri ihya etme şeklinde beliren bu icabet aslında göklerin, yerin ve dağların kendisini taşımaktan kaçındıkları büyük emanettir. Müslümanların tıpkı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi tüm insanlığı bu yüce emanete davet etmeleri gerekir. Allah’ın kişinin kendisiyle kalbi arasını ayırmadan önce kaçırmaması gereken büyük fırsat budur.

Müfessirlerin Ayet ile İlgili Görüşleri

Muhammed Ratıb en-Nablusi şöyle der: “Dinin genel hükümlerinde Kur’an’a uyarak Allah’a icabet edin. Kur’an genel sünnet ise onun açıklayıcı konumundadır.” Daha iyi anlaşılsın diye şöyle açıklayabiliriz: Bir öğrenci 15 gün okula gelmese okuldan uzaklaştırılır. Bu öğrencinin babası yeni avukata gelip “Bu karara itiraz etmek mümkün mü?” diye sorar. Avukat 15 gün okula gelmeyenin okuldan uzaklaştırılacağına dair bir kararı anayasayı okuduğu halde bulamaz. Bunun üzerine başka bir avukata sorar. O da der ki: “Anayasa, Eğitim bakanlığına içtüzük koyma yetkisi vermiştir. Eğer Eğitim Bakanlığı’nın yayınlamış olduğu içtüzüğe bakacak olursan 15 gün devamsızlık yapan kişi ile ilgili atılma kararını öğrenebilirsin.” Bu örnek, meseleyi zihnimize yaklaştırmak içindir. Kur’an-ı Kerim anayasa gibidir. Sünnet ise kanunlar gibidir. Kanunlar anayasayı açıklar, cüz’i konuları ve özel durumları inceler…” 

..Bu ayetteki davet bizi hayata davet ediyor. Ya normal bir şekilde yaşarsın ya da hayat bulursun. “Kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse şüphesiz ki onun için sıkıntılı bir yaşam vardır.” (Taha, 124). Allah: “Onun için sıkıntılı bir hayat vardır” demiyor. Senin sadece, kalbin atar, ciğerlerin hareketlidir, hissedersin, anlarsın lakin “Onlar ancak hayvanlar gibidir. Hatta onlar yolcu daha sapıktırlar.” (Furkan, 44). “Sanki onlar, bir yere dayalı olanlar gibidirler.” (Münafikun, 4), “Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların misali, kitaplar taşıyan eşeğin misali gibidir.” (Cuma, 5). Bu gerçekten büyük bir sorundur. Biz bir yol ayrımındayız: hayat veya ölüm, selamet veya hüsran, sSaadet veya hüsran ve yakım. Ya Allah’a icabet etmenle güzel bir hayat yaşarsın ya da sadece yemek ve içmekle yaşar, Allah’tan uzak kalırsın.

İmam Kurtubi rahimehullah şöyle der: Mücahit ve Cumhur ulema der ki: “Ayetin manası: İ’taat etmeye ve Kur’an’ın içerdiği emir ve yasaklara uymaya icabet edin. Çünkü bunda ebedi hayat ve bitmeyen nimetler vardır’ şeklindedir. Başka bir görüşe göre ‘size hayat veren şeyler’den maksat cihattır. Çünkü cihat görünürde hayatın sebebidir. Çünkü düşmana karşı savaş terkedilirse düşman sana savaş açar. Bu da ölüm demektir. Cihatta ölmek ise ebedi hayattır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: ‘Allah yolunda öldürülenleri ölüler zannetmeyesiniz. Bilakis onlar diridirler.’ (Âl-i İmran, 169) ancak cumhurun görüşü olan genel mana daha sahihtir.” 

Cemaleddin el-Kasimi mehasilu’t Te’vil şöyle der: Allahu Teâlâ’nın: “Bilin ki şüphesiz Allah, kişiyle kalbi arasına girer” ayeti bazı manalar içermektedir:

1- Allah kişinin kalbine sahiptir ve onu dilediği tarafa çeker. Kulun hidayetini dilerse onunla küfrün arasına engel koyar. Delaletini dilerse kul ile iman arasına engel koyar…

2- Allah, ölüm gelmeden önce itaatte acele etmeye teşvik etmiştir. “Kişiyle kalbi arasına girer” ayetinin manası buna göre Allah’ın kuluna ölümünü tattırması sebebiyle kulun önündeki fırsatları değerlendirmemesi şeklindedir. Bu fırsatlar Allah’ın istediği gibi kalbin ihlaslı olması için çalışmak, kalbin hastalıklarını ve sıkıntılarını gidererek onu temizlemektir. Bu yüzden fırsatları ganimet bilin ve Allah ve Rasûlüne itaatle ihlaslı kılın…

3- Burada Allah’ın kuluna en yakın olduğuna dair mecazi bir anlatım vardır, çünkü bir şeyin arasını ayıran, ayrılan her parçaya diğerinden daha yakın olur. Ayıran, ayrılan parçalara bitişiktir ve ayrılan parçaların her birisi farklı yöndedir…

Nablusi der ki: Allahu Teâlâ: “Bilin ki şüphesiz Allah, kişi ile kalbi arasına girer” ayetinin manası şu şekildedir: Sana en yakın olan şey kalbindir. Sen susunca rahat göründüğün halde kalpte iç konuşma geçer. Mesela kalbin sana: “Yarın yolculuk yapacak mısın?” der, sen de ona iç âleminde sükût ettiğin halde “yolculuk yapmayacağım” dersin. Ne bir kelime kullanırsın ne de bir harf. Örneğin elektrik ses çıkaran ayetlere en yakın. Şayet elektrik olmasa bu sesle çalışan aletler çalışmazdı, konuşmazdı. Eşyaları harekete geçirecek, elektrikten daha kuvvetli daha kuvvetli bir şey düşünebilir misin? Elektrikten daha kuvvetli bir şey bulamazsın. O halde Allah seninle kalbin arasında dersem ne düşünürsün? Allah sana yakındır. Seninle kalbinin arasını ayırır ve dönüş onadır. 

Ayet ile İlgili Mülahazalar

1- İnsan zayıftır. Cüz’i iradesine güvenerek kendisini emniyet içerisinde göremez. Mümin bu durumu bildiği için yakin olan ölüm kendisine gelinceye kadar korku ve ümit arasında yaşar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu hakikati bildiği için ve bize sürekli olarak “Ey kalpleri evirip çeviren, kalbimi dinin üzere sabit kıl” diye dua ederdi.

2- Allah’ın ve Rasûlü’nün bizi davet ettiği şeylerde bizim için hayır vardır. Bazen zahiri cihetiyle hoşumuza gitmeyen tevcihatlarla muhatap olabiliriz. Ondaki hikmeti anlayamayabiliriz. Ancak bu emir ve yasakları terk ettiğimizde başımıza gelen musibetleri görünce Allah’ın hükümlerindeki hikmetleri yaşayarak tecrübe ederiz. Ashabu’l Uhdud zahiren ateşte yakılarak öldürülmüş olabilir ancak onlar asıl kazananlardır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılında. Belki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin daha hayırlıdır. Belki hoşunuza giden bir şey sizin için daha kötüdür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara, 216)

3- İyi ya da kötü insan hangi yöne yönelirse Allah o yönü ona kolaylaştırır ancak insan için son nefesine kadar kendini ıslah etme yolu açıktır. Samimi bir şekilde gayret ederek kendisini düzeltebilir, çünkü yapılan amellerin insanda bırakacağı izler vardır ve bu izler zamanla kişide ahlaka dönüşür.